29 Aralık 2009 Salı

Milf Hunter

ben 24 , o ise 35 yaşındaydı. aramızda 11 yaş gibi ufak bir yaş farkı vardı. fakat ikimizinde aradı şey sadece iyi bir sex olduğu için ; yaşın ya da başka bir uyuşmazlığın pekte önemi yoktu. işten güçten her fırsat bulduğumuz da sevişiyorduk. doyumsuz bir kadındı ve seviyordum o yönünü. sabahtan akşama kadar düzüşüp , akşam biraz ara verip ; yine akşamdan sabaha kadar düzüşebilirdiniz onunla.




"hayır" demezdi. "başka zaman" demezdi. "arkadan olmaz" demezdi. kısacası muamelesi full idi. deep throat takıldığım zamanlarda bile kızmazdı bana. vefalıydı. sık sık arayıp hal hatır sorar , beni erek bir halde piç gibi ortada bırakmadan da telefonu kapatmazdı genelde. yine bu konuşmaların birinde , gayet içten bir şekilde ;
-"çok iyi birisin sen. neden kendine yaşıtın olan , güzel bir kız bulup ; belli bir süre çıkıp evlenmiyorsun ?" diye sordu bana. güldüm.
-"bu da nerden çıktı şimdi" diye sordum ona.
-"ne bileyim sordum işte" dedi. tekrar güldüm. ve ;
-"sorun o işler için benim fazla iyi olmam" dedim ve şöyle devam ettim "o işlere bulaşırsam hayatımı sikerler benim. sen şimdi bırak bunları da hafta sonu buluşacak mıyız onu söyle" dedim. gülme sırası ondaydı şimdi. güldü ve işveli bir sesle ;
"buluşalım" dedi. buluşma yerini ve saatini ayarladıktan sonra birbirimize iyi günler dileyip telefonları kapattık.

iyi bir insan filan olduğum yoktu benim. bana göre yeryüzünde ki herkes birbirinden boktan ve kötüydü. herkes kendi ruhunun ve bedenin tatminin peşindeydi. herkesin amacı aynı , izlediği yol farklıydı. insanoğluna baktığımda , milyarlarca korkak görüyordum sadece. yaşamak istedikleri hayat ile yaşadıkları hayat arasında sıkışıp kalmış korkaklar , sevişmek isteyip bunu söyleyemeyen korkaklar , küfür etmek isteyip edemeyen korkaklar , sarhoş olmak isteyip olamayan korkaklar ...

ve korkaklar maske takarlardı. kendilerini yüzlerce kimliğin altına gömüp , oyunlar oynarlardı. aşk ise bu oyunlardan sadece bir tanesiydi. ve ben oyun oynamakta her zaman başarısızdım. bunun sebebiyse oyunun kurallarını bilmemem değil , oynamayı sevmemem idi. o yüzden de ; ne o sevgilimi , ne bu sevgilimi , ne de şu sevgilimi daha çok sevdim.  en çok orospu ve orospu ruhlu kadınları sevdim. çünkü onlar ; bukowski'nin de dediği gibi ruhunuzu istemezlerdi sizden. onları şımartmanızı , hediyeler almanızı , egolarını okşamanızı istemezlerdi. ulvi bir görevleri vardır dünya da. ve cennet denen şey var ise şayet , ilk olarak cennete gitmesi gereken insanlar orospulardır.


peki ama aşk sadece basit bir oyun muydu ? yalan mıydı aşk ? yok muydu ? neydi ki bu aşk ? tüm bu saçma soruların cevabı da bir sonra ki yazının konusunu oluşturmakta. yine çok konulu takılacağız.

NOT : "ruhunuzu istemezlerdi sizden. onları şımartmanızı , hediyeler almanızı , egolarını okşamanızı istemezlerdi." derken ,  sadece kadınlardan bahsettim. ama bu bokların aynısını erkekler de yapıyor. bunu biliyor ve belirtiyorum.

NOT 2 : ne ben , ne de bir başkası iyi bir insan değildir. daha fazla kandırmayın kendinizi diye belirtme ihtiyacı duydum.

15 Aralık 2009 Salı

slow , deep and hard

"zengin parasıyla , gariban karısıyla oynarmış"  
böyle de güzel bir ata sözümüz var - ki çok doğru ve de yerinde bir sözdür kendisi. bende bu ikisi de yok. bundan dolayı  , bende bu sayfayla oynuyorum. canım sıkılınca , tasarımını filan değiştiriyorum. iyi geliyor bunalıma , depresyona. tavsiye ederim.

keza bronşite iyi geldiğini söyleyemeyeceğim. "ne alaka şimdi" diye sorarsanız şayet ; geçen doktora gittim. grip olduğumdan şüpheleniyordum. muayene bitince , korku dolu bir gülümsemeyle ;
-"grip mi olmuşum?" diye sordum doktora.
-"keşke grip olsan. bronşit başlangıcı var sende" dedi ve reçeteyi elime verdi.
-"eyvallah" dedim ve çıktım. hastaneden , eczaneye doğru yollanırken ; "kafamı sikeyim" diye küfür ettim kendime. neden mi ?

"çivi çiviyi söker" söker diye de bir ata sözümüz var. ama bu pek doğru bir ata sözü sayılmaz. doğru şu aslında "çivi çiviyi söker. sökülen çivi de göte girer". bunu yaşayarak öğrendim ben. çivi çiviyi söker mantığıyla , deri montun içine sadece bir tişört giyerek gezerseniz , bronşit olursunuz. yapmayın böyle şeyler. benden tavsiye.

e tabi blogun şeklini şemalini değiştiripte , çalan şarkıyı değiştirmemek olmaz. yaklaşık 1 aydır çalan "dead kennedys - holiday in cambodia"nın yerini "tiamat - a deeper kind of slumber" ile değiştirdim. güzel oldu , iyi oldu. severim tiamat denen grubu. özellikle de "wildhoney" ve "deeper kind of slumber" albümlerini. tiamat'ın beyni , johand abime sormuşlar ; "deeper kind of slumber albümünü nasıl bir kafayla yaptın abi" diye. o da ;"alkol , esrar , eroin , LSD ve daha başka bir sürü şey kullanarak yaptım" demiş. keza albümü dinlerken bunu hissediyorsunuz.

baya bir zaman oldu buraya bir şeyler yazmayalı. bu uzun zaman dilimi içerisinde , güzel memleketim de bir takım olaylar patlak verdi. sloganlar atıldı , taşlar fırlatıldı , dayaklar yendi , partiler kapatıldı , partiler açıldı. ama tüm bunlar benim pekte sikimde değil. aslında hemen hemen hiç birşey bu aralar , pekte sikimde değil. memleketime baktığımda sadece batan bir gemi görüyorum. ve ben bir gemi batarken ; genelde sadece bir sigara yakar ve o geminin batmasını izlerim. izlemek iyidir , bazen.



aslında bütün bunları dün akşam yazmak niyetindeydim. fakat hastalıktan ve yorgunluktan 21:00 da uyuyup , 06:00 da uyanınca , yazamadım. sabah uyandım ve işe geldim. gelir gelmez de müdürüm ve onun yalakası beni sinir edince ; şu yazıyı yazayım ve onlara da bir selam çakayım dedim. nitekim yazıyı yazdık , sıra geldi selama "ANANIZI SİKEYİM , OROSPU ÇOCUKLARI". dedim ve gidiyorum.