8 Şubat 2010 Pazartesi

vodkaelma


yorucu bir gündü. tramvaya binmiş eve gidiyordum. telefonum çaldı. kimin aradığına baktım ve isteksiz bir biçimde telefonu açtım.
-"efendim" dedim.
-"naber ? nasılsın ?" diye sordu.
-"iyi diyelim iyi olsun. sen nasılsın ?" diye sordum. sitemli bir biçimde ;
-"hiç iyi olmaz mısın sen?" diye sordu.
-"bazen olurum. bir gün iyi olduğumu da görürsün elbet" dedim alaylı bir biçimde. ofladı ;
-"canın mı sıkkın senin?" diye sordu.
-"hayır. değil ama birazdan sıkılacak sanki" dedim.
-"konuşmak istemiyorsan kapatayım" dedi kadın.
-"şaka yapıyorum. neden istemiyeyim ki ? anlat sen , ne oldu ?" diye sordum.
-"hiç ya canım sıkıldı öylesine aradım" dedi.
-"canını sıkan nedir?" diye sordum.
-"özel bir durum değil. klasik şeyler işte" dedi.
-"anladım. takma kafana geçer" dedim.
-"öyle yapacağım" dedi. ve fazla dayanamadan ;
-"yarın akşam işin yoksa görüşelim mi?" diye sordu. bunun üzerine ;
-"bugün neyiz günlerden?" diye sordum. bir kahkaha attı
-"günleri de mi karıştırır oldun artık ?" diye sordu.
-"günleri pek siklediğim söylenemez" dedim.
-"terbiyesiz"dedi. güldü ve ;
-"bugün günlerden perşembe. yarında cuma. ne diyorsun ? görüşelim mi?" diye sordu.
-"tamam o zaman görüşürüz" dedim. buluşma noktasını ve saatini belirledikten sonra , birbirimize "iyi akşamlar" dileyip kapattık telefonları.

ertesi akşam buluşma noktasına doğru ilerliyordum. hava soğuk ve sisliydi. cuma akşamı olmasına rağmen fazla kalabalık değildi taksim. açıkçası onunla ya da herhangi bir başkasıyla buluşmak istemiyordum. orada ya da başka bir yerde olmakta istemiyordu. ve yine açıkçası hiçbir sikim yapmak istemiyordum. tarifi mümkün olmayan , anlamsız bir buhranın içersindeydim. "bir şey" bekliyordum. hayatım boyunca hep o "bir şey"i bekledim. ve beklediğim şeyin ne olduğunu şimdi bile bilmiyorum. ölmeyi mi , parayı mı , sevgiyi mi , şefkati mi , gitmeyi mi beklediğimi bilmiyordum. bir gün gelirdi delice bir şevkle bir şeylere sarılırdım. ertesi gün ise sikimde bile olmazdı. neden böyleydim/böyleyim bilmiyordum/bilmiyorum.

buluşma noktasına yaklaştığımda onu gördüm. bekliyordu ve ben geç kalmıştım. neden bekliyordu ve ne bekliyordu benden ? bu sorunun cevabını hem biliyordum hem de bilmiyordum. kısacası umursamıyordum. yanına yaklaştım ;
-"selam" dedim. sitemli bir biçimde
-"nerde kaldın ya ? bekle bekle ağaç oldum." dedi. üzülür gibi yaptım ama pekte sikimde değildi açıkçası.
-"kusura bakma. malum cuma akşamı trafiği." dedim ve yanaklarına birer öpücük kondurdum.
-"neyse olan oldu artık" dedi. ve "nereye gidiyoruz ?" diye sordu.
-"bilmem. nereye gidelim ?" diyerek sorusuna soruyla cevap verdim.
-"farketmez. sen söyle" dedi.
-"iyi o halde ; pendor'a gidelim" dedim.
-"orası neresi ?" diye sordu.
-"görürsün birazdan" dedim. koluma girdi ve yürümeye başladık. birazdan pendor'a oturmuş ve içkilerimizi söylemiştik. birer tane vodkavişne.

konuşmaya başladık. oradan , buradan... hayattan... zorluklardan... engellerden... bir süre sonra bana siksok sorular sormaya başladı. düşürülmek istendiğim tuzağı , bilerek fakat istemeyerek düşüyordum. sinirleniyordum. bir süre sonra yeteri kadar kıvama geldiğimi anlayıp ; cinsel içerikli mesajlar vermeye başladı. halbuki bunlara hiç mi hiç gerek yoktu. fakat o da , dünyanın geri kalanı gibi anlamıyor , anlayamıyordu bunu. yalın olmaya cesareti yoktu insanoğlunun. ve hiçbir zaman da olmayacaktı.

saatime baktım. bir hayli geç olmasa da , son otobüsü kaçırmamak için yeterince geç sayılırdı.
-"kalkalım mı?" diye sordum.
-"kalkalım." dedi.
-"sizinkilerin haberi var mı bu akşam eve gitmeyeceğinden ?" diye sordum. şaşırmış numarası yaparak ;
-"nasıl yani ? eve gidiyorum burdan kalkınca" dedi. pis bir gülüş attım ve
-"gidersin" dedim. naz yapan bir ifadeyle
-"gideceğim zaten" dedi. cümlesini bitirir bitirmez hesabı ödemek için masadan kalktım. bara gidip hesabı ödedim ve dışarı çıktık. dışarı da sis artmış , göz gözü görmez olmuştu. bir yandan ağır adımlar ile yürürken bir yandan da onun vücudunu süzüyordum. kafam içtiğim üç vodka'nın etkisi ile hafiften kırılmıştı ve dünya ve hayat nispeten çekilebilir bir hal almıştı.

10-15 metre ilerlemiştik ki ; onu belinden tutup sokağın sağında ki kapı eşiğine sürükledim. ve o henüz ne olduğunu anlayamadan öpmeye başladım. o da tepki vermekte çok fazla gecikmedi. ve deliler gibi öpüşmeye başladık. o ; akşamdan beri oynadığı oyunun , sonuca varmasının sevincini , ben ise sinirini yaşıyordum. düzmek istiyordum onu. hemen oracıkta düzmek. ellerimi belinden çektim ve eteğini yukarı doğru sıyırıp kalçalarını sıkmaya başladım. bir yandan ellerimle koparırcasına kalçalarını sıkarken , bir yandan da "keşke amına koduğumun sokağından kimsenin geçmeyeceğini bilsem" diyordum içimden. ama nispeten işlek bir karanlık sokaktaydık ve her an ayak sesleri duyulabilirdi.

önce ellerimi kalçalarından çekip eteğini düzelttim. sonra da öpüşmeyi yarı da kesip ;
-"eve telefon aç ve bu akşam gelmeyeceğini söyle" dedim. yüzüme baktı ve
-"tamam da ne söyliyicem ?" diye sordu.
-"ben ne bileyim. bir arkadaşımda kalıcam filan de işte" dedim. sinirlenmeye başlıyordum.
-"tamam tamam. başlama yine ; arıyorum." dedi.
-"tamamdır. biraz acele ette son otobüsü kaçırmayalım" dedim. önce yüzüme sonra da telefona bakıp arama tuşuna bastı.
-"arıyorum" dedi. annesiyle konuşup bu gece gelmeyeceğini ve merak etmemelerini söyledi. sonra da bana dönüp ;
-"tamamdır. gidebiliriz" dedi.
-"hadi o zaman biraz acele edelim" dedim. ve hızlıca yürümeye başladık.

güç bela son otobüsü yakalayıp içine hızlıca bir dalış yaptık. içi kalabalık sayılmazdı ; şimdilik. çok değil iki durak sonra adım atmaya yer kalmayacaktı içeride. otobüsün orta kısmında ki boşluğa ilerleyip yerleştik. çok değil 3 durak sonrasında öngörüm gerçekleşti ve otobüs bir balık konservesi misali dolup taştı. kalabalıkla birlikte vücutlarımız birbirimize kenetlenmiş gidiyorduk. camdan dışarıya bakıyor ve boş sokakları izliyordum ki taşaklarımda ani bir sancı hissettim. yüzümü ona çevirdim ve
-"ne yapıyorsun?" diye sordum yarı güler vaziyette
-"napayım ? istiyorum onu." dedi. yaramaz bir çocuk misali bana bakıyordu. kulağına yaklaştım ve
-"merak etme birazdan istediğin kadar alacaksın" dedim. bunu söylerken de elimi o farketmeden aşağıya kaydırmıştım. ve şimdi avuçlama sırası bendeydi.
-"hadi artık gidelim bir an önce ya" dedi gülerek.
-"az kaldı. geldik sayılır" dedim gülümseyerek.

kısa bir süre sonra otobüsten indik. yolumuzun üstünde ki tek tekel bayii'nin açık olmasını umut ediyordum. biraz sonra tekel bayii'nin önündeydik ve açıktı. şanslıydık. içeri girdik.
-"bir şişe büyük binboa bir tane de vişne suyu alabilir miyim ?" dedim tezgahtar'a.
-"tabii abi vereyim hemen de... vişne yerine elma suyu vereyim abi sana" dedi.
-"vişne suyu kalmadı mı?" diye sordum telaş içerisinde.
-"var abi. var ama hani sana bir tavsiye de bulunayım istedim" dedi gülerek. o zamana kadar hiç denememiştim elma suyu ile vodka içmeyi. zaten o zamanlar yeni yeni yaygınlaşıyordu elma suyu denen şey.
-"tamam abi olur. elma suyu ver o zaman" dedim gülerek.
-"tamamdır abim" dedi. siyah bir poşetin içine vodkayı ve elma suyunu koydu. fiyatı sordum. söyledi. ödedim ve
-"iyi akşamlar" dedim. arkamı döndüm ve kapıya doğru yöneldik.
-"iyi akşamlar abi , iyi eğlenceler" dedi arkamdan. başımı çevirdim
-"eyvallah" dedim. ve çıktık dükkandan.

100 metre kadar yürüyüp , 76 kadar basamak çıktıktan sonra ; çatı katımda ki köhne odama varmıştık. montlarımızı odanın uzak bir köşesine fırlattık. kısa süren bir öpüşmenin ardından ben pc'nin ; o ise bardaklar ile vodkanın başına geçti. benim görevim güzel bir şarkı açmaktı. onun görevi güzel birer vodkaelma hazırlamak. media player'ı çalıştırdım ve arşive bakınıp Leonard Cohen dinlemekte karar kıldım. yitik olan her insanı sevdiğim gibi Cohen'i de severdim. ve şimdi Cohen söylüyordu ; In My Secret Life. şarkıyı dinlerken bir yandan da "ne güzel söylüyor orospu çocuğu" diyordum içimden.

ve o gelip sağ dizimin üstüne oturdu. ellerinde birer bardak vodkaelma vardı. gülümsedim. gece gittikçe güzelleşiyordu. masanın üstünde ki sigara paketinden iki tane sigara çektim ve ikisini de yakarak bir tanesini onun ağzına kondurdum. elinde ki bardaklardan bir tanesini seçip aldım. merak içerisinde sıkı bir yudum aldım. güzeldi. beğenmiştim.
-"nasıl oluyormuş? beğendin mi?" diye sordu merakla
-"çok güzelmiş. beğendim... içsene" dedim. bana bakarak bardağı ağzına götürdü ve sağlam bir yudum aldı.
-"güzelmiş ya gerçekten" dedi. güldüm ve dudaklarına doğru ilerleyip önce hafif bir ısırık arkasından da güzel bir öpücük bıraktım. geri çekilip sigaramdan bir nefes çektim.
-"seninleyken çok rahat hissediyorum" dedi. gülümsedim ve
-"biliyorum. genelde herkes öyle hisseder" dedim.
-"bilmem... seninle eğlenebiliyorum. rahat rahat içip dağıtabiliyorum" dedi.
-"güzel bir şey bu. sevindim böyle hissetmene" dedim. başını omzuma koydu ve boynuma hafif öpücükler kondurmaya başladı.
-"sen de rahat mısın peki benim yanımda?" diye sordu.
-"sen rahatsan bende rahatımdır. merak etme" dedim tebessümle. bardağı kavradım ve sıkı bir yudum daha aldım. birden kafasını kaldırdı ve
-"çok içme. biliyorsun sonra ne olduğunu" dedi. şaşırmıştım.
-"hoşuna gidiyor sanıyordum." dedim.
-"gidiyor ama bazen gerçekten uzun sürüyor ve kuruyorum" dedi.
-"sende biliyorsun ki , çekmecem de kayganlaştırıcı bulundurmamın iki sebebinden birisi de bu" dedim.
-"biliyorum" dedi. sigarasını söndürdü ve dudaklarıma yaklaştı. ateşli bir öpüşmeye tutulduk. elini aşağıya kaydırdı ve pantolonumun düğmelerini çözerek aletimi dışarı çıkardı. öpüşmeyi kesti ve sağ dizimden aşağıya doğru kaydı. artık aletim ağzındaydı ve emiyordu. vodkamı fondip yapıp başımı arkaya attım ve anın tadını çıkartmaya başladım. birazdan pantolonumun kemerini de çözerek üstümden çekip aldı ve odanın karanlık bir köşesine fırlattı. bir ara durdu ve vodkasını fondip yaptı. bardağı masaya koyar koymaz saçından yakaladım ve içinde bolca ısırık barındıran bir öpücük kondurdum dudaklarına. sonra bıraktım ve emme işine dönmesini seyre daldım. delirmişçesine emiyor , taşaklarımla oynuyordu. bir süre sesimi çıkarmadan devam etmesine izin verdim. halimden memnundum.

fakat bu durum çok uzun sürmedi. artık oyuna aktif olarak dahil olmam gerekiyordu. saçından tutup üzerine eğildim ve öpmeye başladım. elim saçlarında ayağa kaldırdım. bir yandan öpüşüyor bir yandan da üzerindekileri çıkartmasına yardımcı oluyordum. sütyenini çözmeye koyulduğu esna da dudaklarım boynundan aşağıya doğru kaydı. ve sütyeni aşağıya düşer düşmez dişlerim ve dilimle meme uçlarına saldırdım. koyu kahverengi , büyük ve sivri meme uçlarına sahipti. ve ben böyle meme uçlarını severdim. göğüsten ziyade meme ucuydu beni tahrik eden unsur.

göğüslerine de gerekli ilgiyi gösterdikten sonra , sıra daha da aşağılara inmeye gelmişti. belinden tutup hemen arkasında ki yatağa doğru hafifçe ittirdim. kendisini bıraktı ve olanca ağırlığı ile yatağa düştü. hemen arkasından eteği ve tangasını da üzerinden bir çırıpıda çekip aldım. ve şimdi tüm çıplaklığı ile karşımda uzanıyordu. ellerimle bacaklarını hafifçe açarak üzerine eğildim ve ellerimle vajinasının dudaklarını aralayıp yalamaya başladım. ilk dil darbemle birlikte kendinden geçercesine inlemeye başladı. şimdi garip sesler çıkartmak ve eliyle kafamı bastırma sırası ondaydı. halimden memnundum. çalışmayı seven bir insandım. klitorisini , dudaklarını ; ısırıyor , yalıyor ve öpüyordum. o ise zevk nağmeleri atıyordu. ve bu oldukça uzun bir süre böyle sürdükten sonra ; başımı vajinasından kaldırdım. "gir artık içime" diyordu. bacaklarını biraz daha araladım ve aletimi dünyanın kapısına dayayıp bir anda içeri girdim. içerisi ıslak , kaygan ve sıcaktı.

bacaklarını belime dolamış içinden çıkmama izin vermiyordu. gidip geliyordum. durmadan gidip geliyordum ve yine memnundum halimden. bir süre sonra bacaklarını tutup belimden çözdüm ve baldırlarından tutarak göğüslerine yasladım. şimdi sıra en sevdiğim pozisyondaydı. dizleri göğüslerinde , ben ise yatağa paralel sayılabilecek bir vaziyette ; vajinasına dik bir açıyla -bilim adamlarının dediğine göre ; G noktasını hedef alarak- gidip geliyordum. ve bu pozisyonda işin sırrı yatağın yay tepkimesine ayak uydurmaktı. o ritm bir kez yakalandıktan sonra gerisi kolaydı. ve ben o yatakta , o ritmi yakalamakta uzmandım.

bir süre sonra yoruldum ve üstte olma hakkımı bir süreliğine ona verdim. ve şimdi deli gibi aşağı yukarı inip çıkıyordu. o bunu yaparken bende boş durmuyor , göğüslerini sıkıyor , üzerime doğru çekerek meme uçlarını ısırıyor ve emiyordum.
-"bunu nasıl yapıyorsun anlamıyorum" dedi
-"neyi?" diye sordum.
-"göğüslerimi bu kadar kıvamında emmeyi ve ısırmayı nasıl başardığını" dedi. güldüm.güzel bir ritm yakalamıştık ve bırakmak derdinde de değildik. kısa bir süre sonra vücudu titremelerle sarsılmaya başladı. boşalıyordu. ben ise daha yeni kendime geliyordum. elimle boynuna yapıştım ve boğazını sıkarak içinden çıkmadan onu altıma aldım. hızlı ve sert bir kaç vuruştan sonra içinden çıktım.

yataktan kalktım ve kendime bir tane vodkaelma hazırladım. bir yudum alıp bir sigara yaktım. ona baktım kendinden geçmişçesine yatakta yatıyordu. sigaramdan bir iki nefes daha alıp vodkaelmamı fondipledim. kafam taşak gibiydi. işte şimdi güzeldi hayat. dışarıda iğrenç bir sis vardı. muhtemelen bir yerlerde birileri ölüyor , intihar ediyor , acı çekiyor ya da var olma savaşı veriyordu. ama kimin sikindeydi ki ? benim savaşımı kim siklemişti bugüne kadar ? yatağımda çırılçıplak yatan kadının bile ne kadar umurundaydı benim savaşım ? ya da herhangi bir başka insanın ne kadar umurundaydı ? kimsenin sikinde bile değildi. o yüzden bunları düşünmekten vazgeçip yatakta yatan kadına baktım. beni bekliyordu. beni istiyordu. ve alacaktı , hemde istediği kadar. bunu hak ediyordu. en azından benimle sevişme cesaretine sahipti.

sigaramı söndürüp yatağa yaklaştım. dizlerinin üzerine kalktı ve ellerini boynuma dolayıp öpmeye başladı. bende bir elim boynunda bir elim yanağında ona karşılık verdim. sonra saçından tutup başını aletime doğru götürdüm. isteğimi anlayıp aletimi emmeye başladı. şimdi sıra da deep throat vardı. bunu yapmama kızıyordu. fakat ben yasak elma'yı yemek istediğim için şu an bunu pek umursamıyordum. kayganlaştırıcıyı da kullanabilirdim. ama söz konusu kayganlık ise hiçbir sıvı ; deep throat yapıldığında ağızdan çıkan o koyu tükürük-salya karışımı sıvı kadar kaygan ve güzel olamaz.

yeterli miktarda kayganlığı elde ettiğimde arkasını dönüp domalmasını söyledim ve gayet istekli bir biçimde kendisine söyleneni yaptı. o da en az benim kadar yasak ilişkileri seviyordu. elimle kalçalarını ayırdım ve karşımda beliren tahrik edici görüntüye baktım. sonra da dilimle önce vajinasını sonra da yasak elmasını yaladım. tam aletimi elime kavramış içine girecek iken ;
-"lütfen yavaş yavaş gir" dedi.
-"merak etme. öyle yapacağım" dedim. ve öyle de yaptım. yavaş , çok yavaş bir biçimde içine tam olarak girdim ve bir kaç yavaş ve yumuşak vuruş yaptım. "çok güzel" diyordu , "devam et" diyordu. ve ben de hızlanarak devam ediyor ; bir yandan da ellerimle kalçalarına sert vuruşlar yapıyordum. "daha sert vur" , "morartana kadar vur" diyordu. ve bende vuruyordum... tam olarak sarhoşluğu yakalamıştık. içkiyle , sinirle , bunalımla , gülüşlerle , öpüşlerle , girip çıkmalarla sarhoş olmuştuk. ve hayat , tam da o anda güzeldi.

bir süre daha anal diyarlarda takıldıktan sonra ; misyonerler diyarına geçiş yapmaya karar verdik. ve ilk başta başladığımız sırayla yolumuza devam ettik. o bir kez daha orgazmı yakalamış ve ben ona bir kez daha yetişememiştim. en son ben yorgunluktan harap ve bitap düşmüş bir biçimde uzanmış o üstümde zıplarken , geleceğimi hissettiğim an yine ipleri elime ve onu da altıma aldım. son vuruşlarımı yaparken ;
-"içine boşalmak istiyorum" dedim.
-"boşal" dedi kendinden geçmiş bir vaziyette. gülümsedim. ve kısa bir süre sonra içine boşaldım. spermlerimin rahminde izlediği yolu tahmin edip , hissetmeye çalışarak , dışarı çıkmadan içinde duruyordum. terden resmen köpürmüştüm. 2-3 defa derin nefes alıp verdikten sonra , üstüne eğildim. elleriyle beni sıkıca sarıp dudaklarıma kibar öpücükler kondurdu. ve bende ona karşılık verdim.

yataktan kalkıp iki tane sigara yaktım ve bir tanesini ona uzattım. o yatakta sakin sakin sigarasını içerken bende birer bardak vodkaelma hazırlamaya başladım. çok değil birazdan yatakta uzanmış içkilerimizi ve sigaralarımızı içiyorduk. birbirimizle konuşmak yerine , birbirimizi gülen yüzler ve gözlerle süzüyorduk. konuşmak anlamsızdı. gereksizdi. mutluyduk ve bu yeterliydi. hatta tek istediğimiz şey tam tamına buydu.

sigaralarımızı ve içkilerimizi bitirdikten kısa bir süre sonra ; tekrar birbirimize dokunmaya , öpüşmeye ve kısa bir süre sonra da tekrar sevişmeye başladık. anlattığıma benzer 2 posta daha atıp uyumakta karar kıldık. ve şimdi o , solumda ve bana dönük bir biçimde , bir eli göğsümde yüzünde hafif bir tebessüm ile belki de rüya görerek uyurken ; ben gözlerimi tavana dikmiş sigara içiyordum. yıldızları görmek , hissetmek istiyordum. fakat tavan buna engel oluyordu. zaten sürekli bir şeyler , bir şeylere engel olurdu. tıpkı özgür bir hayat istediğimde hayatın bana engel olduğu gibi. yapacak pekte bir şey yoktu ve hiç bir zaman da olmamıştı. kanun buydu.  yapılan her eylemde az da olsa bir kaybetme durumu olmalıydı. kazanan hep hayat olurdu. ve o , tüm sertliği ve iriliği ile üzerimizde delice gidip gelirken , bize kalan tek şey ; "daha hızlı, daha hızlı" demekti.

ben bunları düşünürken , mahallenin imamı da boş durmamış ; minarenin merdivenlerini ağır ağır tırmanarak hummalı bir biçimde ezanını okumaya başlamıştı. birden tanrıyı ve şeytanı düşünmeye başladım. doğduğumuz günden beri iki yol serilmişti önümüze. birisinde dua be görmediğin bir dünyanın rüyası ile sarhoş oluyordun. diğerindeyse alkol , kadın ve gördüğün dünyanın rüyası ile... yöntemler birbirine tamamen zıt olmakla beraber amaç aynıydı. amaç sarhoş olmaktı , kendinden geçmek ve mutlu olmaktı. sadece bir an için herkesi ve her şeyi unutmak. kendini bulmak. özünü bulmak ve bunu yaşayıp hissetmek ; tam da iliklerinde hissetmekti olay. evet her şey bu kadar basitti aslında. ve ben yolumu seçmiştim. alkolle , esrar ile , sex ile , bu dünyaya dair hayallerim ve umutlarım ile sarhoş oluyordum. kimse bana bulaşmadığı sürece problem yoktu. ne de olsa herkes kendi çöplüğünde boğulurdu.

sigaram ile birlikte düşüncelerimi de söndürdüm ve yanımda yatan kadına baktım. yüzünde bir tebessüm ve mutluluk vardı ve onu öyle görünce "bu dünya da , gerçekten mutsuz olmaya değecek hiçbir şey yok. ve herkes ama herkes az da olsa mutluluğu hak ediyor" dedim kendi kendime. gülümsedim. ve en azından vücut ısısını hissedebildiğim kadının dudaklarına ufak bir öpücük kondurup uykuya daldım.