10 Kasım 2009 Salı

kitap fuarına yolculuk vol.1

metrobüs’ten indim ve merdivenlere doğru hızla yürüdüm. arkadaşımın geldiğini ve arabayla beni beklediği yeri gördüm. hızı biraz daha arttırdım. otobüsten inen herkes çılgınca bir yarışa tutulmuştu. ama bütün yarış merdivenlere gelene kadardı. orda hepimiz ; birçok yerde olduğu gibi tek sıra halini almak ve öyle ilerlemek zorundaydık. 

önüm de bir kadın yürüyordu. vücudunu saran dar bir pantolon giymişti. ve gayet ağır adımlarla yürüyordu. birkaç defa onu geçmeye çalıştım ama nafile. merdivenler dar , insanlar kalabalıktı. kaderime boyun eğdim ve kadını sollamaktan vazgeçip , önümde ki kıçın tadını çıkarmaya karar verdim. merdivenleri tırmanma faslı sona erince tekrardan adımlarımı hızlandırdım. 10 metre sonra önümde tekrar bir merdiven belirdi.  bu kez tırmanmıyor , iniyordum. merdivenlerden inerken hayatlarımızı düşündüm. bazen hızlı , bazen yavaş ama sürekli anlamsız bir yarış halinde olan hayatlarımızı. bir amacımız yoktu. bize tek sıra halinde inip çıkmamız için merdivenler vermişlerdi. ve biz de sürekli inip çıkıyorduk. ve bu böyle sürekli devam ediyordu. kimse bunu neden yaptığını bilmiyordu. hepimiz kocaman bir koyun sürüsünün parçalarıydık. bize gösterilen yolda ; durmadan , birbirimizle yarışarak , birbirimizi sikerek ilerliyorduk.

merdivenlerden inip arkadaşımın arabasına doğru ilerledim. arabaya bindim ve montumu çıkarıp , arka koltuğa fırlattım. arkadaşıma dönüp ;

-“bazen iyi bir kalça’nın , sıkı bir kumaş pantolon üzerinde ki yansıması muazzam olabiliyor” dedim.

-“kesinlikle” diyerek onayladı ve ikimiz aynı anda gülmeye başladık. sonra da hareket ettik. fuar’a gidiyorduk. kitap fuarına. binlerce entellektüel insanın çılgınca kitap alıp imzalattığı mekana.

yavaş kullanıyordu arabayı. saat 5 ti ve yollar hafiften kalabalıktı.

-“hacım bu  ne ya ? bas biraz gaza , sabaha gideriz bu hızla” dedim.

-“gidiyoruz işte abi , ne acelemiz var ? hem yol boş değil ki basayım” dedi.

-“altınoluk’tan dönüşümüzü hatırlıo musun lan?” dedim gülerek.

-“hatırlamam mı abi. istanbul il sınırına kadar 70’le , 80’le getirdin bizi , silivriyi görünce başladın köpek gibi basmaya amına koyiim” dedi. sesli bir kahkaha attım ve

-“naapayım abi ? ben boş yol şöförü değilim. boş yol da hız yapmam. manzarayı seyrede seyrede giderim. baktım ki araba sayısı artıyor , o zaman basarım gaza. neden biliyor musun ?” diye sordum.

-“neden abi cidden?” diye sordu

-“olm kendime güvenirim. sadece kendime. geri kalan herkese şüphe beslerim , güvenmem. trafikte de böyle. ben kolay kolay kaza yapmam. ama ibnenin beri gelir bana vurur diye , bende yapıştırıyorum allah ne verdiyse” diye cevapladım.

-“ilginç bi yaklaşım” dedi.

-“hayat ilginç be moruk” dedim. ve gülmeye başladık. canım sigara istiyordu. yaklaşık 1:30 saattir içmemiştim ve acilen içmem gerekliydi.

-“tütün var mı lan yanında?” diye sordum arkadaşıma

-“var ama arka koltukta , montumun cebinde” dedi.

-“hay sikeyim vereceğin cevabı , benim ki de arka koltukta montumun cebinde” dedim.

-“o zaman alda iç göt! ne sikime tatava yapıyosun” dedi

-“kes ulan , yoluna bak sen” dedim. montuma uzanıp aldım. cebinden , mavi old holborn paketimi ve ocb marka sarma kağıdımı alıp , tekrar arka koltuğa fırlattım. bir parça tütün alıp sarmaya başladım.

-“hacım 1-2 arkadaş var , aralık ayına doğru yunanistan’a gidecekler. aldıralım mı 5er , 6şar paket old holborn onlara?” diye sordu arkadaşım.

-“aldıralım olm. hatta açık turuncu rızla kağıt ta aldıralım. bu amına koduğumun , ocb’sinin kağıtları bok gibi” dedim.

-“dandik hakkaten ocb. ama memleketim de daha yeni abi bu işler , yakında rızla da satmaya başlarlar” dedi. güldüm.

-“olm işe bak lan , sigara’nın bile underground’ını içiyoruz” dedim.

-“sorma amına koyayım , sorma” dedi.  sigara sarma işlemim bitmişti. pantolon'umun cebinden zippomu çıkarttıp sigaramı yaktım. sağlam bir nefes çekip üfledim. sonra aynı işlemi defalarca yinelemek üzre işe koyuldum. o esna da radyo da bir şarkı çalmaya başladı. leonard cohen den , dance me to the end of love du çalmaya başlayan parça.

-“hassiktir. moruk yavaşla. mümkünse sağ şeride geç ve önde ki araçlarla takip mesafesini koru” dedim arkadaşıma

-“nooldu lan?” diye sordu.

-“cohen çalıyo abi. lanetlidir bu herif. her an kaza yapabiliriz , ölebiliriz ya da kolumuz bacağımız kopup ta , bi şekilde hayatta kalabiliriz” dedim. ve aynı anda gülmeye başladık. sonra sustuk.

-“ulan bu herifin konserine gitmek 17 yaşımdan beri benim hayalimdi amına koyayım. ama gidemedim.peki neden ?” diye sordum

-“neden abi?” diye sordu o da

-“çünkü bu memleketin amına koduğumunun elitleri bütün biletleri iki hafta önceden almışlar.  o dönem ücretsiz izindeydim. ben parayı denkleştirip , bilet almaya gittiğim de bilet kalmamıştı bana” dedim.

-“abi bende çok istiyordum cohen’i canlı izlemeyi ama biletler çok pahalıydı cidden ve benim de bilet alacak maddi gücüm yoktu o dönem” dedi.

-“neyse hacım kapatalım konuyu , acaip moralim bozuluyor” dedim.

-“bence de” dedi. konuyu kapattık ve sustuk. avcılar denen yerin sınırına geldiğimiz de trafik sıkıştı ve adım adım ilerlemeye başladı.

-“bu nerden çıktı şimdi ya” dedim

-“işte burası da avcılar abi , burası hep böyle” dedi.

-“sikeyim avcıları” dedim

-“bende” dedi. ve güldük. trafik sıkışıktı. korna çalarak , sellektör yaparak , güç bela ilerliyorduk. herşey , bunca zahmet kitaplar içindi. aslında benim umurumda değildi. hayatımın hemen her anında olduğu gibi , gidelim vakit geçsin modundaydım ben. uzunca sayılabilecek bir sürenin sonunda , fuar alanına geldik. arabayı part ettik ve giriş kapısına doğru ilerlemeye başladık.

-“olm biz buraya niye geldik lan?” diye sordum arkadaşıma

-“o ne demek lan şimdi?” diye sordu o da

-“abi binlerce kitap okuyan , entellektüel ayaklarına yatan insanın arasında ne işimiz var bizim ? ben böyle yerler de kendimi cehennemdeymiş gibi hissediyorum lan.” dedim. güldü ve

-“boşver abi geldik bir kere. gidelim gezelim işte” dedi.

-“bu saatten sonra fazla da bir seçeneğimiz yok zaten” dedim ve giriş kapısına gelip ; üzerimizide ki yanıcı , patlayıcı , kesici ve delici aletleri bir tarafa koyup , güvenlik taramasından geçtik. ordan da fuar’ın içine , yani kitap pazarına giriş yaptık.

içerisi oldukça kalabalıktı. zor yürünüyordu içeride. hafiften standları dolaşmaya başladık. arkadaşım , kendi çizgisine yakın kitaplar çıkaran yayınevlerinin standlarını dolaşmak istiyordu. ben ise istemiyordum.

-“sen takıl moruk. bende hafiften bi dolanayım. elbet bi yerde karşılaşırız” dedim.

-“tamam abi. bulurum ben seni” dedi.

-“tamamdır , görüşürüz” dedim ve dolaşmaya başladım. “bunca insan ne yapıyor burda” , “ne okuyorlar” , “ne alıyorlar” , “bu çılgınlık niye”  diye soruyordum kendime durmadan. anlam veremiyordum tüm bu olan bitene. “bu kadar insan kitap okuyorsa , bişeyler öğreniyorsa ; dünya halâ neden bu kadar boktan bi yer” diye düşünüp , düşüncemin içinden çıkmaya çalışıyordum. bir süre sonra da “koy götüne” diyip , amaçsızca dolaştım. zaten kitap almak gibi bir niyetim yoktu. öylesine bakıyordum ben , laf olsun diye.

ayrılmamızdan yarım saat kadar sonra arkadaşım yanımda belirdi ve ;

-“olm senin adamın burda lan. kitap imzalıyor” dedi

-“kimmiş lan o?” diye sordum.

---------------------------------------------------------------------------------

devamı yarın. çünkü uykum geldi.

---------------------------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: