6 Ağustos 2009 Perşembe

kökten yokoluşçuluk - II

“ ölüme yakın olmak isteyen kişi , kendini hovarda bir hayatın kollarına bırakmalıdır.”   M. de Sade

büyük ihtimalle M. de Sade bu sözleri söylerken kendisinden sonra gelen birçok yazarı ve düşünürü ne kadar etkileyeceğini tahmin etmiyordu. Yine bu sözlerin ne kadar büyük ve  anlamlı sözler olduğunu düşündüğünü de sanmıyorum.

içinde sevgi barındırmayan ilişki kişiye sadece acı ve pişmanlık verir. ilişkiden hemen sonra vermeyebilir. ama birgün muhakkak acı veya pişmanlık verecektir. nitekim zaten derin bir boşlukta bulunan insanoğlu yine dur ya da durak bilmeyecektir. ve yine  aynı hataları , aynı paralellikte yapmaya devam edecektir. insanın içinde ki derin açmazlardan birisi de budur. bu yönüyle , yani bitmeyen ve sınır tanımayan cinsel isteğiyle insan denen garip organizma ; hayvan denen , nispeten daha sade olan bir organizmaya benzer. hayvanlar aleminde bu konuya dair çok katı kurallar yoktur. dolayısıyla özgürce sevişip üreyebilirler. bunu yaptıkları içinde acı çekmezler.

fakat en başında da dediğim gibi insan denen organizma , hayvan denen organizmadan karışıktır. insan’ın duyguları ve doğduğu günle beraber ona aşılanan değerleri vardır. din gibi ahlak gibi değerler. ve yine insan denen canlıya bu değerleri görmezden yasak olduğu , günah olduğu en başından beri söylenmiştir.

insan denen canlı belirli bir yaş’a geldikten sonra ; dünya üzerinde kendisine zevk veren hemen hemen herşeyin , yasak olduğunu farkeder. bununla birlikte kendisine bahşedilmiş olan isyan duygusuyla bu yasakları çiğnemeye başlar.

fakat gözden kaçırdığı birşey vardır. yasağı çiğnemek onu ortadan kaldırmaz. aksine eylemle bütünleşerek yasağı daha da büytür.

eşinizi ya da sevgilinizi aldattığınızı düşünün. bunun yanlış (yasak ) olduğunu  bildiğiniz halde aldattığınızı düşünün. herşey olup bittikten sonra pişman olacaksınızdır. işte bu pişmanlık yasağı çiğnemenin verdiği pişmanlıktır. ne de olsa bunun en başından beri yasak olduğunun bilincindesinizdir ve herşey olup bittikten sonra geriye kalan tek şey sadece “acı”dır.

münzevi yaşayan bir insan olduğunuzu ve sürekli başkalarıyla birlikte olduğunuzu düşünün. ilk başlar da bu zevkli gibi gelse de bir süre sonra yaptıklarınızdan utanacak ya da vicdan azabı çekeceksinizdir. bu sefer de karşınıza zina yasağı çıkacaktır. ve yine hissettiğiniz tek şey  “acı” olacaktır. ne de olsa doğduğunuz günden beri bununda yanlış ve günah olduğunu dinleyerek büyüdünüz.

nitekim bir insan yasağı çiğnedeiğinde ve aslında yasağın ortadan kalkmadığını gördüğünde önüne 2 seçenek çıkar. ya yasak olanı çiğnemenin büyük bir açmaz olduğunu farkedip yasaklara uymaya başlıyacaktır. ya da yasak olanı çiğnemenin verdiği hazzı ve acıyı kabullenip yoluna devam edecektir. ve kendini yokoluşun uçurumlarından aşağıya atacaktır.

insan denen organizma kendi mezarını kazmayı sever. buna rağmen mezar kazma işi bittikten sonra , kendini mezara atabilenlerin sayısı azdır.

NOT : kişi yokoluş uçurumunun kenarına kadar geldikten sonra ; ister atlasın , ister geri dönsün. her halukarda acı çekmeye mahkumdur.

NOT 2 : yazmış olduğum kökten yokoluşçuluk yazıları sadece birer taslaktır. ilerleyen zamanlar da ; artan hayat tecrübemle birlikte daha düzenli ve özenli bir şekilde tekrardan yazılıp , yayınlanacaktır.

Hiç yorum yok: